Taşınmaz Tapu İptal ve Tescil
TASARRUFUN İPTALİ DAVALARI
I – TASARRUFUN İPTALİNİN
ANLAMI NEDİR?
Kural olarak herkes maliki bulunduğu mal ve
haklar üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilir. Haciz ve iflasta ise bu tasarruf
yetkisi kısıtlıdır. Borçluların mallarına haciz konulmadan veya haklarında iflas
kararı verilmeden önce mal ve haklarını devretmelerinde veya üzerinde başka türlü
tasarrufta bulunmalarında hukuken bir sakınca bulunmamakta ise de, yakında malları
üzerine haciz konulması ihtimali bulunan ya da iflâs etmek üzere olan borçluların,
mallarını alacaklılardan kaçırmak için bazı şüpheli tasarruflarda bulundukları çok
sık rastlanılan bir durumdur. İşte bu gibi kötü niyetli borçluların mal kaçırma
düşüncesiyle yaptıkları tasarruflar nedeniyle alacaklıların menfaatlerini korumak
amacıyla kanun koyucu “iptal davası” kurumunu kabul etmiş ve 2004 sayılı İcra ve
İflas Kanunu (İİK)'nun 277 – 284. maddelerinde düzenlemiştir[1].
İcra ve iflas hukuku uyarınca takipte bulunan
alacaklıdan mal kaçırmak ve takibi semeresiz (sonuçsuz) kılmak için borçlu tarafından
mal kaçırmaya yönelik bazı işlemler yapıldığı uygulamada sıklıkla karşılaşılmaktadır.
Haciz yoluyla takipte hacizden (iflasta ise iflas kararından önce malları üzerinde
serbestçe tasarruf imkanı bulunan borçlular, bu imkandan faydalanarak mal kaçırabilmektedir.
Bu durum çeşitli şekillerde karşımıza çıkar. Bu bağlamda örneğin;
* Borcundan dolayı haczedilmesini önlemek
için bir takım hileli işlemlerle malvarlığının bir kısmını veya tamamını (örneğin
bir taşınmazını veya otomobilini) üçüncü kişilere (özellikle yakınlarına) bedelsiz
veya çok düşük bedelle devredebilir.
* Esasen kendisine almasına rağmen, resmiyette
yakınları üzerine (nam-ı müstear ile) taşınır veya taşınmaz mal alarak, görünürde-resmiyette
mal varlığını azaltma girişiminde bulunabilir. Örneğin bankadaki hesabında bulunan
birikimi ile kardeşinin adına otomobil veya taşınmaz alabilir. Bu suretle kendine
ait malvarlığını resmiyette azaltarak alacaklının takibini semeresiz bırakabilir.
* Borcundan dolayı haczi engellemek amacıyla
kendisine ait malvarlığını bedelli şekilde satmasına rağmen bağışlama olarak gösterebilir.
Bu suretle malvarlığını görünürde azaltmış olur.
İşte bu nedenlerden dolayı, kanun koyucu İİK
m. 277 vd. maddelerinde söz konusu işlemlerin iptalini ve bu suretle alacaklının
alacağına kavuşmasını sağlayan önemli düzenlemeler getirmiştir.
Tasarrufun iptali davası uygulaması çok fazla
olan ve bir yönüyle de uygulamada çeşitli olasılıklarda çeşitli uygulama problemleri
ile karşılaşılması mümkün olan önemli bir dava türüdür.
Bu bölümde, tasarrufun iptali davası özellikle
uygulamaya yönelik özellikleri bağlamında detaylı şekilde incelenecek; uygulamada
karşılaşılan sorunlara açıklık getirilecektir.
Tasarrufun iptaline ilişkin hükümler, İİK’nun
“İptal Davası” başlığını taşıyan onbirinci babında, m. 277-284 hükümleri arasında
düzenlenmiştir.
İİK’daki düzenlemeler karşısında tasarrufun
iptali davasını; “Borçlunun
alacaklısını zarara uğratmak kastıyla mal varlığından çıkarmış olduğu, mal ve hakların
veya bunların yerine geçen değerlerin tasarruftan zarar gören alacaklının alacağını
elde etmesi amacıyla dava açarak tekrar borçlunun mal varlığına geçmesini sağlayan
bir dava”, kısaca borçlunun alacaklılarından mal kaçırmak
için yaptığı tasarruflarını, alacaklının alacağı ile sınırlı olarak hükümsüzleştirmeye
yönelik bir dava şeklinde tanımlayabiliriz[2].
II – İPTAL DAVASININ AMACI NEDİR?
İptal davasının amacı bir alacağı ödememek
için, mal varlığını azaltıcı veya artışını önleyici nitelikte, borçlu tarafından
yapılan tek taraflı hukuki işlemler ve fiillerle, borçlunun amacını bilen veya bilmesi
gereken kişilerle yaptığı tüm hukuki işlemleri, alacaklının alacağı ile sınırlı
olarak hükümsüz sayarak işlem konusu mal veya hakkı hâlen borçluya aitmiş gibi,
cebrî icra yolu ile alacaklının alacağını almasına olanak sağlamaktır[3].
III – TASARRUFUN İPTALİ DAVASINDA DAVA KOŞULLARI
NELERDİR?
Tasarrufun iptali davasının
görülebilmesi için bir takım özel koşullar vardır. Bu koşullar bulunmadığı sürece
tasarrufun iptali davasının görülebilmesi mümkün değildir. Bu koşullar, birer dava
koşulu niteliğindedir.
Tasarrufun iptali davasının dinlenebilmesi
için 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)'nun 114. maddesinde düzenlenen
ve bütün davalar için geçerlilik taşıyan genel dava şartları yanında bir takım özel
dava şartlarının varlığı da aranmaktadır. HMK'nın 114/2. maddesinde "Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına
ilişkin hükümler saklıdır." denilmek suretiyle bazı münferit davalarda
özel bir takım dava şartlarının öngörüldüğü kanuni düzenlemelerin varlığına da işaret
edilmiştir. Nitekim, tasarrufun iptali davasının kendine özgü dava şartlarından
biri olan "alacaklının
kesin veya geçici aciz vesikasına haiz olması"
İİK'nın 277. maddesinin 1/1. bendinde düzenleme altına alınmıştır. Ancak bunun dışında
öğretide ve Yargıtay kararlarında benimsenen özel dava şartları da bulunmaktadır.
Bu özel şartları, Hukuk Genel Kurulunun 23.10.2013 gün ve 2013/17-224 E., 2013/1478
K.sayılı kararı ile 30.03.2016 gün ve 2014/17-843 E., 2016/433 K. sayılı kararlarında
da belirtildiği gibi davacının
gerçek bir alacağının olması, borçlu hakkında kesinleşmiş bir icra takibinin bulunması
ve iptal konusu tasarrufun borcun doğumundan
sonra yapılmış olmasıdır[4].
& Bu
tür davaların dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması,
borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip
konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici
aciz belgesinin (İİK.nun 277 md) (Bu husus davanın görülebilme koşulu olmakla birlikte
aciz belgesinin dava açılmadan, dava açıldıktan sonra veya temyiz aşamasında ve
hatta hükmün Yargıtay'ca onanmasından (veya bozulmasından) sonra bile sunulma olanağı
vardır.)bulunması gerekir. Bu ön koşulların bulunması halinde ise İİK.nun 278, 279
ve 280. maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır.
Özellikle İİK.nun 278.maddesinde akdin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin değerine
göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği ve yasanın bağışlama
hükmünde olarak iptale tâbi tuttuğu tasarrufların iptali gerektiğinden mahkemece
ivazlar arasında fark bulunup bulunmadığı incelenmelidir. Aynı maddede sayılan akrabalık
derecesi vs. araştırılmalıdır. Keza İİK.nun 280.maddesinde malvarlığı borçlarına
yetmeyen bir borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemler,
borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar verme kastının işlemin diğer tarafınca
bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde tasarrufun
iptal edileceği hususu düzenlendiğinden yapılan işlemde mal kaçırma kastı irdelenmelidir.
Öte yandan İİK.nun 279.maddesinde de iptal nedenleri sayılmış olup bu maddede yazılan
iptal nedenlerinin gerçekleşip gerçekleşmediği de takdir olunmalıdır[5].
Genel ve özel dava şartlarının önemi, davanın
esastan görülüp karara bağlanabilmesi için varlığı ya da yokluğunun hâkim tarafından
davanın her aşamasında kendiliğinden gözetilebilmesi ve taraflarca eksikliğin davanın
her aşamasında ileri sürülebilmesidir (HMK m. 115/1). Dava şartlarının, davanın
açılmasından hükmün verilmesine kadar var olması gerektiği kuşkusuzdur[6].
-
Davacının Borçluda Gerçek Bir Alacağı Mevcut Olmalıdır
-
Borçlu Hakkındaki Takip Kesinleşmiş Olmalıdır
- Borç, İptali İstenen Tasarruftan Önce
Doğmuş Olmalıdır
İleri
(vadeli) tarihli çek ile vadeli bonolarda durum: Normal
koşullarda çek görüldüğünde ödenmesi gereken ve vade içermeyen bir ödeme aracıdır.
Diğer bir anlatımla, çek bir kredi aracı değildir. Ancak uygulamada çek fiilen daha
çok bir kredi aracına dönüştürülmüştür. Çekin tanzim tarihi olarak ileri bir tarih
konulmak suretiyle, çeke bir yönüyle vade konulmuş olmaktadır. Ancak çekin bu tarihten
önce bankaya ibrazı mümkün ise de, 5941 s. Çek Kanunu’nda yer alan geçici hüküm
gereğince belli bir tarihe kadar bu çekler üzerinde yazılı keşide tarihinden önce
ibraz edilememekte; ibraz edildiğinde karşılıksızdır işlemi yapılamamaktadır. Çekin
ileri tarihli olarak düzenlendiği (keşide tarihinin ileri bir tarih olarak yazıldığı)
durumlarda, borcun doğum tarihi olarak senette yazılı tarihe değil, borcun gerçekten doğduğu
tarihe bakılmalıdır. Bu durumlarda davacıya söz konusu borç
ilişkisinin iptali istenen tasarruftan önce olduğunu ispatlama imkanı sağlanmalıdır.
Bonolarda da aynı husus söz konusu olup, vadeli olarak düzenlenen bonolarda
borcun doğduğu gerçek tarihin ispatı konusunda davacıya imkan tanınmalıdır.
-Borçlu Hakkında Alınmış Bir Aciz Vesikası
Bulunmalıdır
Tasarrufun iptali davasının
en önemli ve uygulamada çeşitli yönleriyle sorunlara neden dava şartlarından biri
de “borçlu hakkında aciz vesikasının” bulunmasıdır.
Tasarrufun iptali davası
için aranan aciz vesikası “geçici aciz vesikası” olabileceği gibi, “kesin aciz
vesikası” da olabilir.
Aciz
Belgesi ile İlgili Yargıtay Uygulaması
Aciz belgesi ile ilgili aşağıda maddeler halinde
belirteceğimiz ilkeler, Yargıtay HGK’nun, 30.04.2019 T., 2017/1791 E., 2019/498
K. sayılı kararında açıkça belirlenmiş ve uygulaması oturmuş ilkelerdir.
·
Aciz Belgesinin İptali Davası Beklenmelidir
·
Aciz Belgesi, Alacaklının Yaptığı Takibe İlişkin
Olmalıdır
·
Aciz Belgesi İptal Edilmedikçe Aksi İleri
Sürülemez
·
Aciz Belgesi Niteliğindeki Haciz Tutanağı
İİK’nın 8. Maddesi Gereğince “Aksi Sabit Oluncaya Kadar Geçerli Belge” Niteliğindedir.
·
Tasarrufun İptali Davasına Bakan Mahkemenin
Aciz Belgesinin İçeriğini İrdeleme Yetkisi Yoktur
·
Aciz Belgesinin Bulunup Bulunmadığı Re’sen
Denetlenir
·
Aciz Belgesi Bulunması Şartı, Karar Kesinleşinceye
Kadar İkmali Mümkün Olan Bir Dava Şartıdır
·
Borçlunun Kayıp Ve Adresinin Bulunmaması Nedeniyle
Acizlik Durumu
IV
– İPTAL SEBEBİ OLUŞTURAN TASARRUFLAR NELERDİR?
1.
Bağışlamalar ve Karşılıksız (İvazsız) Tasarruflar (İİK m. 278)
Bağışlama ve karşılıksız kazandırmaların iptalini
düzenleyen ve “ivazsız tasarrufun butlanı” başlığını taşıyan İİK m. 278 hükmü şu
şekildedir:
İvazsız tasarrufların butlanı:
Madde 278 – (Değişik: 18/2/1965-538/114 md.)
Mütat hediyeler müstesna olmak üzere, hacizden veya haczedilecek
mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflasın açılmasından haczin veya aciz vesikası
verilmesinin sebebi olan yahut masaya kabul olunan alacaklardan en eskisinin tesis
edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru olan müddet içinde yapılan bütün bağışlamalar
ve ivazsız tasarruflar batıldır.
Ancak, bu müddet haciz veya aciz yahut iflastan evvelki
iki seneyi geçemez.
Aşağıdaki tasarruflar bağışlama gibidir.
1. (Değişik : 9/11/1988-3494/53 md.) Karı ve koca ile
usul ve füru, (İptal ibare: Anayasa Mahkemesi’nin 11/7/2018 tarihli ve E.: 2018/9,
K.: 2018/84 sayılı Kararı ile.)[7]
(…) sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık
arasında yapılan ivazlı tasarruflar,
2. Akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine
göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler,
3. Borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine
kaydı hayat şartiyle irat ve intifa hakkı tesis ettiği akitler ve ölünceye kadar
bakma akitleri,
Bu maddede sayılan ve iptale tabi tutulan
tasarrufları şu aşağıdaki şekilde gruplandırabiliriz:
İİK m. 278/1 hükmünde, belli koşulları taşıyan
bağışlamaların tümü iptale tabi tasarruflar arasında sayılmıştır. Bağışlama sözleşmesi,
bağışlayanın sağlararası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından bağışlanana karşılıksız
olarak bir kazandırma yapmayı üstlendiği sözleşmedir (TBK m. 285/1). Henüz edinilmemiş
olan bir haktan feragat etmek veya bir mirası reddetmek, bağışlama değildir (TBK
m. 285/2). Ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi de bağışlama sayılmaz (TBK m. 285/3).
Karşılıksız
tasarruf ise, borçlunun herhangi bir karşılık almaksızın başkaları
lehine yaptığı tek taraflı tasarruflardır. Bu tür işlemlerde karşı edim yoktur.
Başka bir deyişle, taraflardan birisi yükümlülük altına girmesine rağmen diğer tarafın
bir yükümlülüğü söz konusu değildir.
Bağışlama
taahhüdü iptale tabi değildir. Zira TBK m. 296/son hükmüne göre, “Bağışlama
sözü verenin borcunu ödeme güçsüzlüğü belirlenir veya iflasına karar verilirse,
ifa yükümlülüğü ortadan kalkar.” Görüldüğü gibi, bağışlama taahhüdü ödeme güçsüzlüğünde
veya iflasa karar verilme halinde kendiliğinden hükmünü yitirdiği için iptale tabi
değildir. Daha doğru bir ifade ile, iptalini istemekte hukuki yarar yoktur.
Mutat
(alışılmış) hediyeler iptale tabi değildir. Mutat (alışılmış)
hediyelerden kasıt, düğün, doğum günü ve diğer özel günlerde toplumsal gelenek ve
göreneklerimize göre hediye edilmesi mümkün olan ve ekonomik değeri aşırı yüksek
olmayan hediyelerdir. Örneğin düğünde takılan bilezik, Cumhuriyet altını gibi takılar
bu kapsamdadır. Hangi hediyelerin mutat hediye olup olmadığı her somut olaya göre
ayrıca değerlendirilmelidir.
Süre
sınırı:
Tüm bağışlamalar değil; sadece belli bir müddet
içinde yapılan bağışlamalar iptale tabidir. İİK m. 278/1 hükmünde, “hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması
sebebiyle acizden yahut iflasın açılmasından haczin veya aciz vesikası verilmesinin
sebebi olan yahut masaya kabul olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu
tarihe kadar geriye doğru olan müddet içinde yapılan bütün bağışlamalar ve ivazsız
tasarrufların” iptale tabi olduğu hükme bağlanmış olup, 2.
fıkrada ise, bu müddetin haciz veya aciz yahut iflastan evvelki iki seneyi geçemeyeceği
ifade edilmiştir.
2.
Bağışlama Sayılan Tasarruflar (İİK m. 278/3)
Kanun koyucu, İİK m. 278/3 hükmünde bazı halleri
kanunen bağışlama niteliğinde değerlendirmiştir. Dolayısıyla, bu tasarrufların gerçekten
bağışlama olup olmadığı ayrıca irdelenmeyecektir.
- Belli
Yakınlıktaki Kişiler Arasındaki Tasarruflar (İİK m. 278/3-birinci bent)
Karı ve koca ile
usul (üst soy) ve füru (alt soy), sıhren (kayın hısımlığı suretiyle)
üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasında
yapılan ivazlı tasarruflar bağışlama niteliğinde olup, iptale tabidir.
-
İvazlar
Arasında Fahiş Fark Bulunması (İİK m. 278/3-ikinci bent)
Akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin
değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler de
kanunen iptale tabi bağışlama hükmünde sayılmıştır.
-
Ömür
Boyu Gelir, Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi veya İntifa Hakkı Tanınması (İİK m.
278/3-üçüncü bent)
İİK m. 278/3-üçüncü bent hükmüne göre, “Borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs
menfaatine kaydı hayat şartiyle irat ve intifa hakkı tesis ettiği akitler ve ölünceye
kadar bakma akitleri” bağışlama hükmünde sayılmış ve iptale tabi
kılınmıştır.
3.
Aciz Halindeyken Yapılan Tasarruflar (İİK m. 279)
“Acizden dolayı butlan” başlığını taşıyan
İİK m. 279 hükmü uyarınca, borçlunun son bir yıl içinde aciz halinde iken yaptığı
tasarruflar iptale tabi tutulmuştur. Söz konusu hüküm şu şekildedir:
ACİZDEN DOLAYI BUTLAN:
Aşağıdaki tasarruflar borcunu ödemiyen bir borçlu tarafından
hacizden veya mal bulunmaması sebebiyle hacizden yahut iflasın açılmasından evvelki
bir sene içinde yapılmışsa yine batıldır:
1 - Borçlunun teminat göstermeği evvelce taahhüt etmiş
olduğu haller müstesna olmak üzere borçlu tarafından mevcut bir borcu temin için
yapılan rehinler;
2 - Para veya mutat ödeme vasıtalarından gayrı bir suretle
yapılan ödemeler;
3 - Vadesi gelmemiş borç için yapılan ödemeler.
4. (Ek bent: 09/11/1988 - 3494/54 md.) Kişisel hakların
kuvvetlendirilmesi için tapuya verilen şerhler.
Bu tasarruflardan istifade eden kimse borçlunun hal ve
vaziyetini bilmediğini ispat eylerse iptal davası dinlenmez.
Kanun koyucu burada, borcunu ödeyemeyen borçlunun
hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması durumunda acizden yahut iflasın açılmasından
önceki bir sene
içinde yapılmış işlemleri iptale tabi tutmuştur.
4.
Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarruflar (İİK m. 280)
1.
Genel Olarak
“Zarar verme kastın dolayı iptal” başlığı
ile İİK m. 280 hükmünde, malvarlığı borçlarına yetmeyen borçlunun, alacaklılarına
zarar verme kastıyla yaptığı hileli tasarruflarının iptali amaçlanmıştır. Söz konusu
hüküm şu şekildedir:
ZARAR VERME KASTINDAN DOLAYI İPTAL:
(Değişik madde: 18/02/1965 - 538/115 md.)
(Değişik fıkra: 17/07/2003 - 4949 S.K./66. md.) Malvarlığı
borçlarına yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tüm
işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumun ve zarar verme kastının, işlemin
diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu
hallerde iptal edilebilir. Şu kadar ki, işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren
beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz veya iflas yoluyla takipte bulunulmuş olmalıdır.
(Mülga fıkra: 17/07/2003 - 4949 S.K./103. md.)
(Değişik fıkra: 09/11/1988 - 3494/55 md.) Üçüncü şahıs,
borçlunun karı veya kocası, usul veya füruu ile üçüncü dereceye kadar (bu derece
dahil) kan ve sıhri hısımları, evlat edineni veya evlatlığı ise borçlunun birinci
fıkrada beyan olunan durumunu bildiği farz olunur. Bunun hilafını üçüncü şahıs,
ancak 279 uncu maddenin son fıkrasına göre isbat edebilir.
Ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın
tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla
beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın, borçlunun alacaklılarını ızrar kasdını
bildiği ve borçlunun da bu hallerde ızrar kasdiyle hareket ettiği kabul olunur.
Bu karine, ancak iptal davasını açan alacaklıya devir, satış veya terk tarihinden
en az üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiğini veya ticari işletmenin
bulunduğu yerde görülebilir levhaları asmakla beraber Ticaret Sicili Gazetesiyle;
bu mümkün olmadığı takdirde bütün alacaklıların ıttılaını temin edecek şekilde münasip
vasıtalarla ilan olunduğunu ispatla çürütülebilir.
Madde kenar başlığında ve metninde “hileli
tasarruflar” deyimine yer verilmemiş ise de, madde içeriğinden borçlunun geniş anlamda
hileli işlemlerinin amaçlandığı kabul edilmelidir. 17.07.2003 tarihli ve 4949 sayılı
yasanın 66. maddesi ile değiştirilerek, bugünkü şeklini alan İİK’nın 280. maddesinin
birinci fıkrasının yeniden düzenlenme amacı, hükümet gerekçesinde "Uygulamada,
özellikle ekonomik kriz zamanlarında, borçlarını ödemek için mallarını, paraya çevirmek
isteyen borçluların çok sayıda olması nedeniyle, malların normal değerlerinden daha
aşağı fiyatlarda satıldığı herkesçe bilinen bir gerçektir. Bu gibi, durumlarda,
değişiklikten önceki fıkra metninde yer alan iyi niyetli bir şahıstan veya basiretli
bir tacirden beklenilmeyecek tasarruflarla mevcudun eksiltilmesi şeklindeki ölçütün
objektiflikten uzak olması birçok alıcının mağdur olmasına yol açmıştır. Bu düşüncelerle,
maddenin gerçek amacını daha iyi ifade eden ve kaynak İsviçre Kanunu'nun karşılık
maddesinde bulunun alacaklılara zarar verme kasdı unsuru alınarak fıkranın yeniden
düzenlendiği" belirtilmiştir[8].
Bu hüküm uyarınca, mal varlığı borçlarını
ödemeye yetmeyen borçlunun alacaklılara zarar vermek amacıyla yaptığı tüm hileli
işlemler iptale tabîdir. Borçlunun alacaklılara zarar verme kastı, bir üçüncü kişi
ile işlemde bulunarak tüm alacaklılara zarar verme şeklinde olabileceği gibi, bir
kısım alacaklılarla anlaşarak zarar verme şeklinde de olabilir. İİK’nın 280/1 maddesi
uyarınca, tasarrufun iptal edilebilmesi için, malvarlığı borcuna yetmeyen bir borçlunun
alacaklılarına zarar verme kastıyla işlemde bulunması yeterli değildir. Ayrıca borçlunun
içinde bulunduğu mali durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği
veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin (karineler) bulunması gerekir. Yasa
koyucu bu fıkrada; borçlunun durumunu bilen alıcı yanında "bilinmesini gerektiren
açık emarelerinin bulunduğu haller" sözcüklerine de yer vererek, hâkimin sonuca
varmasını kolaylaştırmıştır. "Açık emareler" sözcüklerinden amaç, fiilî
karine denilen yaşam deneyi kuralları eş anlatımla hayatın olağan akışıdır[9].
I
Dikkat: Davacı İİK m. 278,
279 ve 280 hükümlerinde yazılı iptal sebeplerinden birine dayansa bile, mahkeme
bununla bağlı olmayıp, İİK m. 280 hükmünde belirtilen iptal sebeplerini irdelemeli
ve sonucuna göre hareket etmelidir.
& Ancak
davacı tarafından İİK.nun 278, 279 ve 280.maddelerden birine dayanılmış olsa dahi,
mahkeme bununla bağlı olmayıp, diğer maddelerden birine göre iptal kararı verebilir
(Y.H.G.K.25.11.1987 Tarih, 1987/15-380 Esas ve 1987/872 Karar sayılı ilamı). Mahkemece;
davalılar arasında İİK'nun 280./1 maddesine göre arkadaşlık, akrabalık, ticari ilişki
veya komşuluk olup olmadığı, üçüncü kişi ...’in borçlu davalının mali durumu ile
alacaklıları ızrar kastını bilen veya bilmesi gereken kişilerden olup olmadığı irdelenmemiş,
davalı 3.kişi ... dava konusu taşınmazın yanında bulunan komşu parsellerin sahibi
olduğunu ve parselleri birleştirmek için taşınmazı satın aldığını beyan etmiş bu
husus değerlendirilmemiştir. Bu durumda mahkemece bu maddi ve hukuki olgular dikkate
alınarak karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar
vermesi usul ve yasaya aykırıdır[10].
İspat
külfeti: Davalı üçüncü kişinin borçlunun mali durumunu
ve zarar verme kastını bildiği veya bilmesi gerektiği hususu davacı alacaklı tarafından
ispatlanmalıdır.
& Borçlunun
ekonomik durumunu ve alacaklılara zarar verme kastını bildiğini ispat yükü İİK’nın
280. maddesindeki 2. ve 3. fıkralarındaki karineler hariç davacı alacaklıya düşer[11].
V
– İPTAL DAVASININ TARAFLARI KİMLERDİR?
İİK m. 277/1 hükmüne
göre, bu davayı aşağıdaki şahıslar açabilirler:
1
– Elinde muvakkat yahut kati aciz vesikası bulunan her alacaklı,
2
– İflas idaresi yahut 245 inci maddede ve 255 inci maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı
hallerde alacaklıların kendileri.
Tasarrufun iptali davasının elinde geçici veya kati aciz belgesi bulunan alacaklılar ile borçlu iflas etmiş ise iflas idaresi ya da İİK'nun 245 maddesi gereğince iflas idaresi tarafından dava hakkı kendisine devredilen alacaklılar açabilir[12]<